RSS Feed

Hollanda Yolunda Bir Bahtsız Bedevi

En sonunda, 3,5 haftadır peşinde koştuğum Schengen vizeme kavuşmuş bulunmaktayım. Bilmeyenler için kısa bir özet geçmek gerekirse; Erasmus’un bir programı kapsamında yurtdışında staj yapmak için burs kazandım. Hollanda’da, zaten 2. Dönem değişim öğrencisi olarak gitmeyi planladığım (fakat gidemeyeceğim, ki bu da apayrı bi blog konusu) Utrecht Üniversitesi’nde bir araştırmaya katılacağım.Biraz sonra okuyacaklarınız bu yolda yaşadıklarımın çoook çok kısa bir özetidir.

Murphy’nin Kanunlarıyla Pessimizm Arasında Bir Yer

Oldukça renkli, hareketli, türlü entrikalar, hüzünler ve yer yer şakalarla dolu, pembe dizi kıvamındaki maceramı sizlerle de paylaşmak istiyorum, hem şimdi bakınca gerçekten eğlenceli olduğu için hem de belki birilerine faydası olur, aynı hataları yapmaz diye. Araştırmasına katılacağım profesör 3 ay yapmayı planladığım stajı kısa bulduğundan 3,5-4 ay arası bi sürede anlaşmıştık. Hollanda Konsolosluğu’na gittim ve 3 aydan fazla orada kalacağım için oturum vizesi almam gerektiğini söylediler. Eyvallah dedim başvurdum, 433 euro’luk başvuru ücretimi de yatırdım, beklemeye başladım. Bu süre zarfında kalacak bir yerim olmadığı için profesör beni Exchange ofise yönlendirdi. Vize başvurumun üzerinden bir hafta geçmişti ki Exchange ofisten gelen bir maille hippocampus’ümden vurulmuşa döndüm. Amcam Hollanda’daki göçmen yasaları uyarınca 3 aydan fazla staj yapamayacağımı ve stajyer olarak kaydımı yapabilmem için tonla belge göndermem gerektiğini söylüyordu. Bir hışımla konsolosluğu aradım. Bir hışımla dediğime bakmayın, konsolosluğu haftanın 4 günü 13.30-14.30 arası arayabildiğinizden, ziyadesiyle hışımsız bir zamanımda aradım aslında. Konsolosluğa gelip başvurumu iptal etmem gerektiğini, zaten oturum vizesinin çıkmasının ortalama 3 ayı bulduğunu söyledi telefondaki amca. Her şeyi hallettim, vizenin çıkmasını bekliyorum diye düşünürken ilk başladığım noktaya, hatta daha da gerisine dönmüştüm.

Bürokrasi, bürokrasi, bürokrasi!

Staja 15 Haziran’da başlamayı düşünüyordum ve Haziran’ın 4’ü olmuştu bile. Bu kadar kısa sürede, bir yandan milyonlarca finalimle boğuşurken tekrar vize başvurusu için zilyon tane belge hazırlamak için ihtiyacım olan manevi desteğe ulaşmamsa hiç kolay olmadı. Duygusallaşmak istemediğimden ve kısa kesmek için bu kısmı atlıyorum. Sınavlarıma çalışarak harcamam gereken zamanın bir kısmını konsolosluk yolunda, diğer bir kısmını da muhtelif devlet dairelerinde gerekli evrakları toplamaya çalışarak geçirdikten sonra vize randevuma günler kala bütün belgelerim hazır gibiydi; konaklamayla ilgili karşı taraftan göndereceklerini söyledikleri belge hariç. Fakat benden evrak isteme konusunda gösterdiği dakikliği gönderme konusunda gösteremeyen Exchange ofis yetkilileri yüzünden başvurum geçersiz sayıldı ve yeniden başvuru almam gerekti. Artık ciddi ciddi psikolojim bozulmuştu, kendime türlü mood disorder’lar edinmiştim, saçma sapan şarkılar bile hüngür hüngür ağlamamı tetikleyebiliyordu. Fakat gerçekten gitmek istiyorsam metin olmam gerektiğini biliyordum…

Emo Olmama Ramak Kalmıştı…

Hala kendimde bulunduğuna inanamadığım bir güç ve sabırla bir kez daha randevu aldım. Bu arada konsolosluk çalışanlarıyla da kankaya bağlamıştım. Her girişte çantamı çok yakın tutup bangır bangır bağırttığım x-ray cihazı, güvenlik taraması sırasında bir türlü yanından insan gibi geçemeyip höbört diye üstünde ne var ne yoksa döktüğüm tepsi, her seferinde “Ya gerçekten çok üzgünüm…” diye başlayan cümleler kurduğum, bana sadece merhametle gülümseyen güvenlikçi abla, “Seni de fahri Hollanda Başkonsolosu ilan ettik ehehe” diye espri yapabilecek kadar samimiyet kurduğumuz iriyarı güvenlikçi abi, her birinin çok farklı yerleri oldu kalbimde. Artık finallerim de, okul da bitmişti ve eve döndüm. Birkaç gün sonra kapıyı çalan UPS elemanının getirdiği paketin içinde ne olduğunu ise asla tahmin edemezdim.

Son Perde… Mi Acaba?

Konsolosluktan gelen pakette uçak rezervasyonumun 92 gün olduğunu, 90 güne indirip bilet satın alarak fotokopisini göndermem ya da getirmem gerektiğini söyleyen bir belge vardı. Bütün bu süreç boyunca en karışık duygular hissettiğim yer burasıydı sanırım; ilk defa bir şeyler yolunda gitmeye çalışıyor gibiydi! Hemen tarihleri değiştirdim, bu arada Hollanda Dışişleri Bakanlığı’na da bir dilekçe yazıp gönderdim ,iptal ettiğim oturum vizesinin parasını geri almak için, onun da ne olacağı belli değil. Dilekçeyi gönderir göndermez de işleri hızlandırmak adına kargoyla göndermek yerine biletimi kendi ellerimle Konsolosluğa götürmeyi tercih ettim. Aşağı yukarı aynı günlerde, şu anda bahsetmek istemediğim ve bir süre de istemeyeceğim sebeplerden dolayı 2. dönemde Hollanda’ya exchange’e gidemeyeceğimi öğrendim. Artık Exchange ofisten ilk gelen mail’in tam hippocampus’ümden vurduğuna emindim, hiçbir şey hissetmiyordum. Allah bir kapıyı kapatırken diğerini açtığı gibi, bi kapıyı açarken diğerini de kapatıyor galiba.

Ve bugün… Artık vizem ve biletim elimde, gitmeye hazırım. Hala orada kalacak bir yerim yok, ve bunu ne kadar da sorun etmediğimi görmek beni her geçen gün biraz daha korkutuyor. Tüm bu yaşadıklarımdan sonra bu konu hakkında endişelenmeyi biraz daha ertelemeye hakkım var sanırım.

(P.S: "Vize için başvurduğun tarihler çok uzun, kısalt" deyip de sonunda benim istediğimden daha uzun tarihlere vize veren Hollanda Başkonsolosluğu’nu bir de bu sebepten ötürü kınıyorum!)

(P.S.2: Bu blogu -çok afedersiniz- tuvalette yazdığımı belirtmesem içimde kalacaktı!)

2 hebelüplüp:

D. dedi ki...

benim dünyam tamamen karıstı smdi gdiosan en zmn gdiousn arkadsm??--nayır! anlamıorum! anlamıorum!

ps: ayrıca doğrulamam gerekn kelimenn ropron olması gerceiyle su an yüzlestm.

fateee dedi ki...

1 temmuzda gidiyorum arkadaşım, nerde kalacağımı da zaman gösterecek artık.

haha hayat her zaman insanın yüzüne gülmüyo tabi, alışcaksın ne ropronlar görceksin daha.

p.s: eskiden olsa "fatih bundan sonra senin adın ropron!" derdin. noluyo dilara kopuyo muyuz? :P

Yorum Gönder